Yaşam Boyu Gelişim*
Kuşkusuz her birimiz, bazı noktalarda herkesle benzer şekilde, kısmen bazılarına benzer şekilde ve bazen de hiç kimseye benzemeyecek şekilde gelişiriz. Genellikle bireylerin eşsiz ve benzersiz olduğunu düşünürüz. Fakat insanlar olarak hepimiz bazı ortak yörüngelerde yol alırız. Her birimiz Leonardo da vinci, Albert Einstayn, Napolyon Bonapart ve George Washington dahil, yaklaşık olarak bir yaşımızda yürür, küçük bir çocukken havalı oyunlar oynar ve gençken çok daha bağımsız oluruz. Her birimiz, eğer yeteri kadar uzun yaşarsak, işitme problemi yaşarız ve aile üyelerinin ve arkadaşlarımızın yaşlandıklarını görürüz. Bu, bizim gelişimimizin genel seyridir; bebek anne rahmine düştüğünde (döllenme ile) başlayan ve tüm insan yaşamı boyunca devam eden değişme veya hareket örüntüsüdür.
Günümüz bilim dünyasının insan yaşamına bir bütün olarak baktığında, yaşamın her sürecinin birbirinin devamı ve aynı zamanda kendi içinde özgünlüğünü betimlemesi ve gelişimin yaşam boyu devam eden bir süreç olduğunu vurguladığı kavram “yaşam boyu gelişim” olarak ifade edilmektedir.
Yaşama ilişkin bilgilerimiz, yaşamı algılayışımızı etkilemektedir. Bilimsel süreçlerin yaygın bir biçimde insanlara ulaşmadığı dönemlerde gelişimin sadece bebeklik ve çocukluk dönemine ait olan bir süreç olduğu kabul edilirdi. Oysa yapılan pek çok bilimsel çalışma bize gelişim ve değişimin yaşamın tümünde var olan bir süreç olduğunu göstermiştir.
Bugün artık rahatlıkla yaşamımızın her döneminin kendine özgü özellikleri olduğu ve bebeklikten yaşlılığa kadar her dönemin gelişim ve değişim içerdiği bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçek ise gelişim kavramının ne anlama geldiğinin ve yaşam boyu gelişimi incelemenin, yaşamı ve yaşamın her döneminin anlaşılmasında çok önemli bir bakış açısı oluşturduğudur.
Gelişme, büyümeyi temsil ettiği gibi aynı zamanda bozulmayı da içeren bir kavramdır. O nedenle gelişimi incelerken yaşam uzamını, döllenmeden başlayarak, hayatın sona erdiği zamana kadar ele almak gereklidir.
Yaşam boyu bakış açısı
Her ne kadar büyüme ve gelişim yaşamın ilk on yıllık döneminde büyük ve çarpıcı ise de gelişimin sadece çocukluk ve ergenliğe ait bir süreç olmadığı bugün artık bilinmektedir. Gelişimin incelenmesinde geleneksel yaklaşım, doğumdan ergenliğe, özellikle bebeklik döneminde yoğunlaşsa da yetişkinlikte yaşanan küçük çaplı bir değişim ya da değişimin olmamasını ve ileri yaşlarda gerilemeyi de kapsamaktadır. Fakat bugün bilmekteyiz ki ergenlikten sonraki 50 ya da 60 yıl içinde önemli miktarda bir değişimin olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış bir realiteyi ortaya koymakta. Yaşam boyu bakış açısı, çocukluk yıllarında olduğu gibi yetişkinlik yıllarındaki gelişimsel değişmeyi de vurgulamaktadır. (Park & Huang, 2010; Scheibe &Carsten, 2010).
Tüm dünyada son yıllarda insanın ortalama yaşam süresinin artmış olması, yaşam boyu bakış açısına sempatik bakılmasının sebebini oluşturmaktadır. Günümüzde insan yaşamının üst sınırının 122’ye dayanmış olması, pek çok yaş sınıflandırmasını alt üst etmiştir. Bugün artık kişilerin yaşlarının ne olduğundan çok o yaşlarını nasıl geçirdikleri bilim insanlarının ilgisini daha fazla çekmektedir. Bu içeriği ile de gelişimin tüm yaşam boyunca devam ettiği şeklindeki yeni anlayış; insan gelişimini yaşam boyu bakış açısının merkezine taşımaktadır.
Yaşam boyu bakış açısı, hem felsefesi hem de içeriği olarak, hayatı anlamaya yönelik önemli bir bakış zenginliği oluştururken bilinmesi gereken bir şey, yaşam boyu bakış açısının çok boyutlu, çok yönlü, esnek, çok disiplinli ve bağlamsal olarak da büyüme, sürdürme ve kaybın düzenlenmesini içeren bir süreç olarak görmek gerekliliğidir. Yaşam boyu bakış açısının mimarı olarak bilinen Paul Baltes’e göre “gelişimin, birlikte çalışan, biyolojik, sosyo kültürel ve kişisel faktörler yoluyla oluştuğunu anlamak önemlidir”. (Baltes , 1987)
*Dr.Uğur Özdemir- Hacettepe Üniversitesi, İİBF, Sosyal Hizmet